GÜZİDE
Bir Servetifünun Tercümanı

ABES-MUKTEBES TARTIŞMASI



               1880’den itibaren Ekrem – Naci tartışması olarak da bilinen eski ve yeni edebiyat çatışması başlamıştı. Recaizade Mahmut Ekrem’e göre yeni edebiyat henüz bütün bir hayat anlayışıyla memleketimize oturmamıştı. Eskinin karşısına çıkacak güçlü, radikal bir topluluğa ve bu topluluğun vereceği eserlere ihtiyaç vardı. Eski edebiyat sahası da Muallim Naci’nin ölümüyle yetersiz kişilerin elinde kalmıştı.

                 Hocalık özelliği sanatından güçlü olan ve sağlam teorik esaslara dayanan Ekrem, edebiyatta ve düşünce hayatındaki bu boşlukların farkındaydı ve düşündüklerini gerçekleştirmek için fırsat arıyordu.

                “Malumat” dergisi, 1895’te Hasan Asaf adlı genç bir şairin “Burhan-ı Kudret” adlı şiirini yayımladı. Şiirin:
               
                Zerre-i nurundan iken muktebes
                Mihr-ü maha etmek işaret abes

               beyti anlam ve uyak bakımından hatalı bulunuyor ve eleştiriliyordu. Eski kafiye anlayışına göre kafiye kulak için değil, göz içindi. Yani sesin aynı olması yetmezdi, yazılışı da aynı olmalıydı. Bunun için “muktebes” ve “abes” sözcükleri farkı “se” harfleriyle (biri sin, diğeri peltek se) yazıldıklarından kafiye olamazdı. Şiirin anlam bakımından eleştirilmesi o kadar önemli değildi. Edebiyat tarihimizde büyük bir tartışmaya sebebiyet veren işte böyle şekle ait, bugün için önemsiz görünen bir kafiye sorunu oldu. Bugün için önemi olmayan bu düşünce, asırlardır devam eden klasik edebiyat (Divan Edebiyatı) geleneğinin önemli unsurlarından biriydi. Kafiye, uzun zamandır kulağa değil göze hitap etmişti ve kulağa hitap eden bir kafiye anlayışı henüz oluşmamıştı. Divan şiiri geleneği içinde buna ihtiyaçta yoktu çünkü divan şiiri, kendi kalıplarının ve prensiplerinin içinde tartışmasız bir şekilde devam etmiş; bazı şekil zorluklarına da çareler bulunmuştu. Yeni bir medeniyetle karşılanan toplumda birtakım sıkıntılar işte böyle basit, anlamsız ve ayrıntı gibi görünen konular aracılığıyla varlığını belli ediyordu.

                Recaizade Mahmut Ekrem’in yeni bir edebiyat için düşündüğü şeyler, bu olayla birlikte somutlaşmıştır. Recaizade Mahmut Ekrem; o zamana kadar farklı dergilerde dağınık bir şekilde yazan ve Batılı bir edebiyata taraftar olan gençleri tek bir derginin etrafında toplayarak eski edebiyat taraftarlarına karşı tek cephe oluşturmak istiyordu. Recaizade, Mekteb-i Mülkiye’den öğrencisi olan Ahmet İhsan’ı, Servet-i Fünun’u böyle bir yayın organı haline getirilmesi konusunda razı ederek Galatasaray’dan öğrencisi olan Tevfik Fikret’i derginin başına getirdi. Bu dönemde Servetifünun, büyük bir sanat ve edebiyat dergisi olarak kalmayıp Türk Edebiyatı’nın yenileşmesinde önemli hizmetleri olan bir yayın organı haline gelmiştir. Tevfik Fikret’ten sonra Halid Ziya Uşaklıgil, Cenap Şahabettin, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın gibi sanatçılar da dergiye katılarak Servetifünun topluluğunu kurdular ve böylece Servetifünun Dönemi başlamış oldu.   

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol