SERVETİFÜNUN'DA ETKİLENİLEN AKIMLAR
PARNASİZM
Parnasizm, Fransa'da 1860 yılında Çağdaş parnas şiir dergisi etrafında toplanan sanatçılarca ortaya çıkarılmış bir edebi akımdır.
Gerçekçiliğin şiire yansımasıdır. Sanat için sanat görüşü benimsenmiştir. Şâir kuyumcu titizliğiyle çalışır. Şekil çok önemlidir. Şiirde Romantizm akımına tepkidir. Dış dünyayı nesnel bir bakışla anlatır. Şiirde ölçü, kafiye ve ses uyumu çok önemlidir. Bu özelliği Parnasizmi Sembolizm'den farklı kılar. Şiiri, ışık, gölge, renk ve çizgilerle sağlamayı düşünürler. Uzak ve yabancı ülkelerin efsanelerinden yararlanırlar. Şâirler şiirlerinde kişiliklerini gizlemişlerdir.
ÖZELLİKLERİ
· Romantik şiir anlayışı ile Fransa da ortaya çıkmıştır.
· Doğal güzelliğe ve dış görünüşe büyük önem verir.
· Sanat sanat içindir ilkesini savunmuştur.
· Nesneleri dış görünüşünü aktarmışlardır.
· Kelimeler seçilerek kullanılır. Kelimelerin sıralayışı ve ahenk önemlidir.
· Kafiye ve Redife önem verilir.
· Romantizm’de bırakılan eski Yunan ve Latin kültürüne dönüşmüştür.
NATÜRALİZM
Natüralizm, bilimsel realizmdir. Bu akımın amacı, olayları ve kişileri bir bilim adamı gözüyle, deneysel yöntemlerle incelemek; hayatın çirkin, iğrenç görünümlerini bile anlatmaktan çekinmemek; insan karakterini kalıtımla ve içinde yetiştiği çevreyle belirtmektir.
Realizme tepki olarak doğmayan, onun bir türevi olan natüralizmin kurucusu Emile Zola'dır. Zola, bu akımın ilkelerini “Deneysel Roman” adlı yapıtında açıklamıştır.
ÖZELLİKLERİ
· İnsan ve toplumla ilgili olaylar, bilimsel determinizm (aynı olayların, aynı koşullarda aynı sonucu doğurması) yöntemiyle incelenir.
· Kişiliğin yansıtılması için, biyolojinin soyaçekim yasalarından ve toplumbilimin kurallarından yararlanılır.
· İnsan davranışları, soyaçekimden gelen içgüdü özellikleriyle açıklanır.
· Sanatçının kişiliğini gizleyebilmek için, üslupçuluğa karşı çıkılır; kişiler, sosyal düzeylerine göre konuşturulur.
· Sanat, toplumsal sorunların çözümü için bir araç olarak görülür; bu nedenle "toplum için sanat" anlayışı benimsenir.
· Çevrenin insan yaşamındaki etkisini yansıtabilmek amacıyla, tiyatroda, dekora, kostüme, aksesuvara en ince ayrıntılarına kadar yer verilir.
SEMBOLİZM
Şiirdeki gerçekçiliğe (parnasizm) tepki olarak 1880′li yıllarda Fransa’da doğmuştur. 1885 ve 1902 yılları arasında da en verimli dönemini yaşamıştır.
Deneysel bilimlerin gelişmesi, doğayı ve insanı maddesel, somut gerçekçiliğiyle kavrama düşüncesi sanatta “gerçekçiliği” doğurmuştu. Gelinen bu aşamanın toplumsal ve sanatsal boyutu, insanı mutlu etmeye yetmedi. Tersine, bunalıma sürÜkledi. Sanatta da “idealist felsefe”ye dayalı bir arayış başladı. Bu arayışın sembolizme yönelik İlk durağı Dekadizm ( çöküşçülük ) oldu. Önderliğini Fransız ozan, Jules Laforque yaptı. Hareket, toplumsal ve sanatsal alanda başkaldırıyı, yerleşik beğenileri değiştirmeyi, karamsarlığa, hayal ve duyarlığa yer vermeyi amaçlar. Bu anlayışa sahip sanatçılar, sonradan sembolizm (simgecilik) akımı için de yer aldılar.
Alman filozofu Schopenhaur’ın dünyayı hayali ve gizemli olgular olarak gören idealist felsefesi sembolizmin düşünsel kaynağını oluşturmuştur.
ÖZELLİKLERİ
· Sembolizm, şiire duygu ve hayali getirmesi yönüyle romantizmle benzerlik taşır. Diğer benzer yan her iki akımın da öznel oluşudur. Bu benzerliklere karşın sembolistler, kendilerinden önceki tüm şiir anlayışlarına karşı çıkmışlardır.
· Sembolistler, dış dünyanın görüntülerini somut nesnel gerçeklikleriyle değil de; bu görüntülerin sezgilerinden, izlenimlerinden yansıyan niteliklerini şiire aktardılar. Duyguların, dış dünyayı ancak olduğu gibi değil, onu değiştirerek ulaştırabileceğini düşündüler.
· Sembolist ozanların doğa görüntülerini yarı aydınlık ortamlar oluşturur: sararmış yapraklar, akşamın alacakaranlığı, durgun göller, kızıl gün batımı, ay ışıklı geceler… Bu görüntülerde net değil, neredeyse, tül bir perdenin ardından yansıyan biçimiyledir.
· Sembolistler, sembol ve mecazlarla dolu kapalı bir anlatımı seçtiler. Herkesçe farklı algılanabilecek yorumlanabilecek şiiri hedeflediler.
· Sembolizmin şiir anlayışı: Sözcüklerle yapılmış bir beste olarak gördüklerinden, şiirde müzikselliğe önem verdiler. Ölçü, uyak biçimsel özellikleri ikinci planda düşündüler. Şiirdeki müziği özle biçim arasında bir uyum öğesi olarak gördüler.
· Sembolistler “Sanat için sanat” görüşüne bağlı kalarak toplumsal, siyasal sorunlara uzak durdular.
Sembolizmin ilkelerini, kuramını Stephen Mallarme oluşturmuş, bildirgeyi ise Jean Moreas yayımlamıştır. Sembolizmin öncüsü ise, bu akımın ortaya çıkışından önce ürünler veren Charles Boudelaire’dir.
REALİZM
Adını Fransızca realite sözcüğünden alan realizm, Türkçede gerçekçilik olarak kullanılagelmiştir. Tam olarak "var olan, varlığı yadsımayan, aslına uygun nitelik taşıyan, uydurma ya da yalan olmayan " anlamına gelir. "Yaşamı ve doğayı olduğu gibi aktarmak" çabasında olan bu görüş, 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa'da coşumculuğa tepki olarak ortaya çıkmıştır.
Doğaya ve insana özgü olup bitenleri tüm gerçekliği ile olduğu gibi anlatmak sanatçının en önemli sorumluluğudur. Bu dönemde eleştirel, doğalcı ve toplumcu gerçekçilik oluşmuştur. Eleştirel gerçekçilikte, kentsoylu yaşam eleştirilmiş ve bu yaşamın insanı nasıl körelttiği vurgulanmıştır. Bunu yaparken de eleştirel gerçekçiliğin, "tipleştirme ve yaşam çözümlemesi" ilkesine bağlı kalınmıştır.
Doğalcı gerçekçilikle, doğa olaylarındaki "aynı nedenler, aynı sonuçlar doğurur" ilkesi yaşama aktarılmıştır. Bu görüş aynı zamanda belirlenimcilik (determinizm) olarak da bilinir. Bu anlayışa göre, toplumsal nedensellik bir yana bırakılarak salt yaşananın nesnel olarak yansıtılmasıyla yetinilmiştir.
Toplumcu gerçekçilik ise insan ve doğayı Marksist dünya görüşü ile açıklar. Buna göre, toplumsal çatışmayı ve bu çatışmanın insan üzerindeki etkilerini yansıtır. Düşücenin öncelikli olması, güzelliğin ve sanatsal özelliklerin geriye atılması anlamında değildir. İnsan içinde bulunduğu toplumun uzantısı olarak duyan, düşünen, tasarlayan bir varlıktır. Bu nedenle sanatçıya çok sorumluluk düşmektedir.
Toplumcu gerçekçiliğin önemli yazarlarından M. Şolohov bu konuda şöyle der: "Okuyucuya namuslu söz söylemek, doğruyu anlatmak gerekir. Sanat, insanların kafalarını ve yüreklerini etkileyecek güce sahiptir. Bir insanın sanatçı tanımına uyması için, bu gücü insanların ruhunda güzeli yaratmaya ve insanlığın iyiliğine yöneltmesi gerektiğine inanıyorum."
ÖZELLİKLERİ
· Gözlem ve belgeye dayanır; insan, içinde bulunduğu çevrenin özellikleriyle değerlendirilir.
· Sanatçı, taraf tutmaz; kendi duygu ve düşüncelerini yapıtına yansıtmaz.
· İnsan ve toplum, "iyi-kötü, güzel-çirkin" demeden, olduğu gibi yansıtılır. (Klasikler, "olması gerektiği gibi"; romantikler, "kendi istedikleri gibi" anlatırlar.)
· Anlatım kusursuzdur, üsluba önem verilir. Kişiler, sosyal düzeylerine göre değil, sanatçının üslup özelliklerine göre konuşturulur.
· Betimlemeler, ruhsal özellikleri yansıtmak amacıyla ve yapıttaki kişilerin gözüyle yapılır.
· Toplum gerçekleri ele alınmasına karşın, "sanat için sanat" anlayışı benimsenir.
· Realist edebiyatta tiyatro, özellikle de roman türü çok gelişmiştir.